5 Kasım 2015 Perşembe

Gerçek öğretmen kimdir?.......Muhakkak okumanızı tavsiye ederim!

Okulun ilk gününde, 5. sınıf öğretmeni Mediha hanım sınıfta öğrencilerine baktı, birçok öğretmen gibi çocuklara bir yalan söyledi ve hepsini aynı derecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkânsızdı, çünkü ön sırada oturduğu yerde bir yana kaykılmış, adı Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen, bir yıl önce Mustafa yı izlemiş ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu, sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemiş, ilave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu.
Öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kâğıtlarına kırmızı kalem ile kırmızı büyük işaretlemekten, kalın çarpılar (x) yapmaktan ve kâğıdın üstüne büyük harflerle zayıf yazmaktan zevk alır oldu.
Mediha öğretmenin okuldaki her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu, Mustafa nın kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun durumunu gözden geçirdiğinde, bir sürprizle karşılaştı.
Mustafa nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapar, çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli"
İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesi ölümcül bir hastalığa yakalandığı için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor."
Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yaşamı yakında onu etkileyecek."
Dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:
"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."
Bunları okuyuyan Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kâğıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile kendini çok kötü hissediyordu. Mustafa nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti. Mustafa nın hediyesi; Bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kâğıdı ile beceriksizce sarılmıştı.
Mediha öğretmen onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Paketten, taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı.
Ama o, bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi. Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü. Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için bekledi.
"Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz. '
Çocuklar gittikten sonra, Mediha öğretmen en az bir saat ağladı.
O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Mustafa ya özel ilgi gösterdi. Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna doğru, Mustafa sınıfın en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri oldu.
Bir sene sonra, Mediha öğretmen kapısının altında, bir not buldu, Mustafa, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.
Altı yıl sonra Mustafa dan bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.
Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Mediha öğretmenin tüm yaşamında ki en iyi ve en favori öğretmeni olduğunu yazmıştı.
Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldığını, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektupta, onun hala karşılaştığı en iyi ve unutulmaz öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama şimdi ismi biraz daha uzundu. Mektup söyle imzalanmıştı,
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz ( Tıp Doktoru)
Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyor ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.
Şüphesiz Mediha öğretmen bunu sevinçle kabul etti.
Tahmin edin ne oldu?
Taşları düşmüş olan o bileziği takti. Dahası, Mustafa'nın annesinin kullandığı parfümden sürdü.
Birbirlerini kucakladılar ve Prof. Dr. Mustafa, Mediha'nın kulağına şöyle fısıldadı,
"Bana inandığınız için çok teşekkür ederim, öğretmenim." "Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için"
Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla, "Mustafa, yanlış şeylere sahiptim.... Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum"
Birinin hayatında bir fark oluşturmaya çalışın. Bunu iletin, birinin yüreğini ısıtın, hayatında bir fark oluşturmaya çalışsın.

26 Ekim 2015 Pazartesi

DİZİLERDE HAYATIMIZA GİREN 11 ŞEY...


1- Kaç yaşında olursan ol eğer bir sevgilin yoksa eziksin demektir.
Burada bize mutlaka bir kızla ve erkekle arkadaşlık yapmamız gerektiği bilinçaltımıza yerleştirildi.

2- Önemli olan tek şey aşktır. Aşk için evlilik, namus ve anne-baba feda edilebilir.
Hayatın tamamını bir kız ve erkeğin ilişkisinde odakladı.

3- Başkalarını aşağılamak ve küçük düşürmek seni popüler ve gözde yapar.
Popülerliğin yollarından birinin bu olduğu algısı maalesef topluma yerleşti.

4- Yalan söylemek ve hırsızlık sana göre iyi bir amaç için yapılıyorsa çok masum hatta çok da şirin şeylerdir.
İslamın yanlış gördüğü kavramların zıddı geliştirildi ve aykırı olarak gördüklerimiz artık normal gelmeye başladı.

5- Fakir insanlar asla mutlu olamazlar. Mutlu olmanın tek yolu zengin veya ünlü olmaktır.
Halbuki mutlu olmanın yollarından birinin doğru ve helalinden az ya da çok kazanmak olduğu unutturuldu.

6- Anne ve baban birbirine ilk günkü gibi aşık değilse boşanıp başkalarıyla evlenmeliler ve sen de onları desteklemelisin.
Bir ömür boyu iyi günde kötü günde birlikte olma algısı unutturuldu.

7- Nikah olmadan beraber olmakta hiç bir sorun yoktur. Büyüdüğünde sen de istediğin kız veya oğlanla istediğin şekilde beraber olabilirsin.
İslamda Mahremin eline dokunmanın ateşe dokunmak olduğu algısı yok edildi, artık sevgilisi ile nikah dışı yaşamayan eleştirilir oldu!

8- Birinin değerli ve beğenilen olması için güzel/yakışıklı ve zengin olması gerekir. Yoksa değerli değildir.
Her şeyi görüntüde ve maddiyatta arar olduk. Bunlar yoksa kendimizi eksik hissetmeye başladık.

9- Güzel olmak demek 34 beden zayıflığında ve mini etek giymek demektir. Yakışıklı olmak demek ise kaslı olmak ve bunları her fırsatta göstermek demektir.

10- Ahlâkının güzel olmasının hiç bir önemi yok. Çünkü insanlar seni kullanır ve enayinin teki olarak kabul edilirsin. Hırslı ve zeki olmalı, zekanı başkalarının kuyusunu kazmak için kullanmalısın.

11- Tek ve gerçek mutluluk bu dünyadaki lüks yaşamla kazanılır.
Halbuki İslamın çizdiği sınırlar bunlar değildi.

2 Ekim 2015 Cuma

PEYGAMBERİMİZİN RÜYASI

 
 Peygamberimiz (s.a.v) bir sohbetinde Eshab-ı Kiram bir rüyasını şöyle anlattılar:  
Dün gece rüyamda,yanıma iki kişi geldi.Ben kim olduklarını sordum.Söylemediler.Bana: Yürü,beraber gidelim,dediler.Beraber yürümeye başladık.Biraz ileride,arkasını bir yere yaslanmış bir adam gördüm.Onun başının ucunda başka bir adam,ona taş atıyor ve taşlarla adamın başını eziyordu.Adam başka taş almaya gidince başı ezilenin başı eski haline geliyor,o adam yine getirdiği taşlarla adamın başını eziyor ve bu hal böyle devam edip gidiyordu.
Ben yanımdakilere:-Allah,Allah!Bu ne haldir? diye sordum.Bana "sen yürü,yürü"dediler...
Yürümeye devam ettik.Adamın biri sırtüstü yatıyor,diğer bir adam da elinde demirden kanca olduğu halde yatan adamın yüzünün bir tarafını parçalıyor,öbür tarafına geçiyor,öbür yüzünü yarıncaya kadar parçalanan yüzü iyileşiyor,tekrar dönüp aynı işkenceyi sürdürüyordu.Ben yine:
-Sübhanellah!Bunlara ne oluyor böyle,dedim.Bana yine "sen yürü,yürü" dediler.Devam ettik.
Biraz ileride fırına benzer bir yer gördüm...İçinde insanlar,altlarından alev geldikçe öyle feryat ediyorlar ki,dünyada onların sesini duyan her canlı ölürdü.Ben:
-Bunların suçu nedir? dedim.Yanımdakiler bana "sen yürü,yürü" dediler.Yürüdük...
Suyu kan renginde bir nehir... İçinde bir adam yüzüyor,yüzüyor,ırmağın kenarına geliyor.Kenarda bir adam var...Yanında bir çok taş toplanmış.Yüzen adamın ağzına bir taş koyuyor.Adam gidiyor,o taşı yutuyor ve yüzerek geri geliyor,böylece azab devam edip gidiyor.Ben:
-Bu nasıl şeydir?dedim.Bana "sen yürü,yürü"dediler.Yürüdük...İleride çirkin bir adam...Bir ateş yakmış,yaktığı ateşin etrafında durmadan dolaşıyor,hayret etmiştim bu adamın haline.
-Bu ne yapıyor böyle?dedim.Bana "sen yürü" dediler.
Bir müddet daha gittik.İçinde çeşitli çiçeklerin bulunduğu bir bahçe gördüm.İçinde uzun mu uzun boylu bir adam,öyle ki boyunun uzunluğu göklere doğru yükselmişti.Adamın etrafında ise toplu halde kalabalık çocuklar vardı.Ben:
-Böyle uzun boylu bir adam ve bu kadar çok çocuk görmemiştim.Bu adam kim ve yanındaki çocuklar kimlerdir?diye sordum:Bana yine"yürü,yürü"dediler.
Yürümeye devam ediyorduk.Büyük bir ormana vardık.O kadar büyük orman daha görmemiştim.Yanımdakiler"Buraya gir" dediler.
Beraber girdik.Biraz ileride altın gümüşten yapılmış muazzam bir şehir göründü.Şehrin kapısını vurdular.Kapı açıldı,içeri girdik,içerde bizi bir takım insanlar karşıladı.Vücutlarının bir yüzü gayet güzel,bir yüzü ise çok çirkindi.Yanımdakiler onlara,oradan akmakta olan nehri göstererek:"Şu nehre girin" dediler.
Onlar nehre girdiler geri çıktılar .Vücutlarındaki o çirkinlikten hiç eser kalmamıştı...
Yanımdakiler bana:
-Burası Adn Cennetidir...Senin yerin burasıdır,dediler.Başımı kaldırıp baktığımda çok güzel bir köşk gördüm.Onlara,beni bırakın da yerime gireyim,dedim.Kabul etmeyip "şimdi olmaz,ileride geleceksin"dediler.Ben onlara kim olduklarını sordum.Allah tarafından gönderilmiş melekler olduklarını söylediler.Bu gördüğümüz acaip şeylerin ne olduğunu sordum.Şöyle anlattılar:
Birincisi,kafası taşla ezilen adam;Kur'an öğrenip onunla amel etmeyen ve uykuyu farz namaza tercih eden kimsedir.Yarın kıyamette böyle azap görecek.
İkincisi,kanca ile yüzü parçalanan kimse ise;yalan söyleyerek,halkı birbirine düşüren kimsedir,öyle azap görecektir...
Üçüncüsü,yani fırında azap görenler,zina eden erkek ve kadınlar...
Dördüncüsü,yani kan renginde ırmakta yüzen ise;faiz yiyendir...
Ateşin etrafında dolaşan Beşincisi ise Cehennem zebanisi Malik'tir.
Altıncısı,bahçedeki uzun boylu adam,İbrahim aleyhisselam...Etrafındaki çocuklar da islam olarak doğan ve islam olarak ölen çocuklardır.Peygamberimiz buraya gelince,Eshab,
-Ya Rasulellah! müşriklerin çocukları da dahil mi? diye sordular.Peygamberimiz:
-Evet!buyurdu.
Vücutlarının yarısı çirkin yarısı güzel kimseler ise,hem günah işleyip hem de  iyilik eden.fakat iyilikleri kötülüklerine galebe çalan kimselerdir,diye anlattılar buyurdu.


Dini Hikayeler

8 Ağustos 2015 Cumartesi

Yumurta kaynattığınız suyu atmayın!

Yumurta kaynattığınız suyu sakın dökmeyin


Yumurta kaynattığınız su mineral ve kalsiyum bakımından oldukça zengindir.


Evinizde bulunan çiçeklerinizi bu suyla sulayarak solmuş çiçeklerinizi bile canlı hale getirin.


Yumurtanın kabuklarını da kaplardaki kireci temizlemek için kullanabilirsiniz.


Kaplardaki kireci temizlemek için kabın içine yumurta kabuklarını bırakıp kaynatın veya bir miktar sirke döküp kaynatın. Kireç'in yok olduğunu göreceksiniz.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

KADİR GECESİ YAPILACAK İBADETLER..

Ashâb-ı Kirâm, Allâhü Teâlâ’nın Kadir Gecesi hakkında “Bin aydan hayırlıdır.” meâlindeki Kadr Sûresi’nin 3. âyet-i kerîmesine sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmediler.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) Ashâbına İsrailoğullarından dört kişiyi anlattı. Bunlar -göz açıp yumuncaya kadar bir zaman dahi Allâh’a âsî olmadan- seksen sene ibâdet etmişlerdi. Resûlullâh’ın (s.a.v.) Ashâbı da bundan dolayı hayret etmişlerdi. Cebrâil (a.s.) geldi ve:
Yâ Muhammed! Sen ve Ashâbın, bu zâtların göz açıp yumuncaya kadar kısa bir vakitte bile Allâh’a isyan etmeden seksen sene ibâdet etmelerine hayret ettiniz. Allâhü Teâlâ sana bundan hayırlısını indirdi.” dedi ve “İnnâ enzelnâhü fî leyleti’l-kadr...(Biz, onu Kadir Gecesi’nde indirdik.)” meâlindeki âyet-i kerîme ile başlayan Kadr Sûresi’ni sonuna kadar okudu.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v) ve Ashâb-ı Kirâm çok sevindiler.
KADİR GECESİ’NDE NE YAPILIR?
Bu gece dört rek’at Kadir Gecesi namazı kılınır:
1’inci rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü...,
2’nci rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İhlâs-ı Şerîf,
3’üncü rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İnnâ enzelnâhü...,
4’üncü rek’atte: 1 Fâtiha, 3 İhlâs-ı Şerîf okunur.
Namazdan sonra:
• 1 defa, “Allâhü ekber Allâhü ekber, Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd.”
• 100 “Elem neşrah leke...” sûresi,
• 100 “İnnâ enzelnâhü...” sûresi,
• 100 defa da Resûlullâh Efendimiz’in Hz. Âişe vâlidemize öğrettiği “Allâhümme inneke Afüvvün Kerîmün tuhibbü’l-afve fa’fü annî” duâsı okunur ve duâ edilir.
Mümkünse, bir de tesbih namazı kılınır.
KAYNAK;

4 Temmuz 2015 Cumartesi

ANNE OLMAK....!

gebelik ile ilgili görsel sonucu
resim google dan alıntıdır.
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vessellem buyurmuştur ki:
'' Kadın, hamileliğin de, doğum yapıncaya , bebeği sütten kesilinceye kadar, Allah yolunda hudutlar da nöbet bekleyen mücahit gibidir ( daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri vardır. ''
'' Kadın hamile iken, bu onun için gündüz oruçlu, gece namazlı , rabbine gönülden teslim olmuş , mücahit bir kimsenin ecir ve mükâfatı gibi mânen kazanç sağlayan bir durum hâsıl eder.''
'' Doğum ağrısı tuttuğunda, hiç bir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükâfat kazandığını hakkıyla idrak edemez. ''
'' Çocuk doğunca bebeğin sütü her soruşun da veya her süt vermede anasına, bir can ihya etmişcesine sevap gelir.''
''Kadının loğusallıktan çıkma zamanı gelince, vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki :
'' Hiç günahın kalmadı, pak oldun. Haydi hayata günahsız olarak yeniden başla.

1 Haziran 2015 Pazartesi

BERAT KANDİLİ FAZİLETLERİ VE YAPILACAK İBADETLER

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
• “Her kim bu (berat) gece(sinde) yüz rek’at namaz kılarsa, Allâhü Teâlâ ona yüz melek gönderir. Bunlardan otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu cehennem azâbından emniyette olduğunu söyler, otuzu da dünyâ âfetlerini ondan geri çevirir. On melek de o kimseyi şeytanın tuzaklarından muhâfaza eder.”
• “Kim şu beş geceyi ihya ederse o kimseye cennet vacib olur: Terviye gecesi (Arefeden önceki gece), Arefe gecesi, Kurban Bayramı gecesi, Ramazan Bayramı gecesi, Şa’ban’ın on beşinci gecesi.” (et-Tergîb ve’t-Terhîb)
Berât gecesinin husûsiyetlerinden bazıları:
• Hikmetli her iş -kulların rızıkları, ecelleri ve sair işleri- bu gecede ayırt edilir; yazılır.
• Bu gecede ibadet etmek çok faziletlidir.
• Bu gecede rahmet iner. Hadîs-i şerîfte:
“Şa’ban ayının yarısı olduğu (on beşinci) gece Allâhü Teâlâ(nın rahmeti) dünya semasına iner…” buyuruldu.
• Mü’minler mağfiret olunur, günahları bağışlanır.
• Resûlullah Efendimize (s.a.v.) tam şefâat salâhiyeti verilmiştir.
Peygamber Efendimiz Şa’ban’ın on üçüncü gecesinde Allâhü Teâlâ’dan ümmeti için şefâat istedi. Allâhü Teâlâ, ümmetinin üçte biri için şefâat izni verdi.
On dördüncü gecesi, kalan ümmeti için şefaat istedi. Allâhü Teâlâ ümmetinin üçte ikisine şefaat izni verdi.
On beşinci gecesi, kalan ümmeti için şefaat izni istedi. Allâhü Teâlâ -devenin sahibinden kaçtığı gibi Allâhü Teâlâ’dan kaçanlar hariç- ümmetinin tamamına şefâat etmesine izin verdi.
• Bu gecede zemzem suyunun âşikâr bir şekilde artması Allâhü Teâlâ’nın bir sünneti; âdet-i ilâhîsidir. Bunda ilâhî ilimlerin, hakîkat ehlinin kalbinde artacağına işaret vardır.

BERÂT GECESİ’NDE İBÂDET

Yarın akşam Şa’bân-ı şerîfin 15’inci gecesi yâni Berât Gecesi’dir. Bu gecede hiç olmazsa bir Tesbîh Namazı kılınır. Berât gecesinde kılınması tavsiye edilen “Hayır namazı” vardır. 100 rek’atlik bu namazı kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.
Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, niyet ettim senin rızâ-yı şerîfin için namaza. Beni aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünyâ ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip sâîdler defterine kaydeyle.” Allâhü Ekber.
Her rek’atte Fâtiha’dan sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur, iki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’ate tamamlanır.
Namazdan sonra;
(Allâhü Teâlâ’nın “Hû” ism-i şerîfinin ebced hesabına göre değeri 11’dir. Resûlullah Efendimiz’in isimlerinden “Tâhâ”nın ebced hesâbıyla değeri de 14 olduğu için), aşağıdaki 11 şey 14’er adet okunur.
1. İstiğfâr: 14 kere,
2. Salevât-ı şerîfe: 14 kere,
3. Fâtiha-i şerîfe (Besmeleyle): 14 kere,
4. Âyetü’l-Kürsî (Besmeleyle): 14 kere,
5. Tevbe Sûresi’nin son 2 âyeti olan “Lekad câeküm...”(Besmeleyle): 14 kere,
6. 14 kere “Yâsin, Yâsin...” dedikten sonra 1 Yâsîn-i şerîf. (Yâsîn-i Şerîfte 7 zâhirî, 7 bâtınî “mübîn” vardır, böylece o da 14 olur.)
7. İhlâs-ı şerîf (Besmeleyle): 14 kere,
8. Felak Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
9. Nâs Sûresi (Besmeleyle): 14 kere,
10. “Sübhânellâhi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm”: 14 kere,
11. Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak daha fazîletlidir): 14 kere okunur ve duâ edilir. 

28 Mayıs 2015 Perşembe

İNSAN VE HAYAT DERGİSİ 63. SAYISI ÇIKTI..

İNSAN VE HAYAT DERGİSİ 63. SAYISI ÇIKTI..
Bu dopdolu bilgi kaynağı olan dergiye abone olmak isterseniz buraya
veya internet üzerinden okumak isterseniz 2 lira gibi cüzi bir fiyata satın alabilirsiniz.

15 Mayıs 2015 Cuma

MİRAÇ KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN..

MİRAÇ KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN..
DUALARDA BULUŞMAK ÜZERE İNŞAALLAH..
SEVGİLERLE..

14 Mayıs 2015 Perşembe

MELEKLERİN TEBRİK EDECEĞİ İBADET

Birgün, Efendimiz (s.a.v) kalkıyor ve kızı Hz. Fatıma'nın evine geliyor.Eve girdiğinde görüyor ki, Hz. Fatıma oturmuş, elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor.
Ayağıyla da, Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor.Bu haldeyken Efendimiz (s.a.v) içeri girince, Hz. Fatıma "buyur babacığım" diye ayağa kalkıyor.Ama Efendimiz (s.a.v) "kalkma kızım, otur otur" diye ısrar ediyor, ama Hz. Fatıma ayağa kalkıyor.Efendimiz (s.a.v) buna rağmen "keşke otursaydın" diye ısrar edince, Hz. Fatıma merak ediyor:
Babacığım sen gelirsin de, ben ayağa kalkmaz olur muyum..?Niye otursaydım ki..?Efendimiz (s.a.v) Fatıma'nın oturma sebebini, şöyle anlatır:Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar,mesutturlar, kazançlıdırlar.Ben kapıdan içeri girdiğim zaman, buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm.
Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya..?Her birisi, bir başka sebepten gelmişti.Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı, senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi.Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi, meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.
Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun,bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi, meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir.Meleklerin bir kısmı da, oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.
Sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun, işte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerim'i dinlemek için gelmişlerdi.Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar, eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kastıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler, ibadet yerine geçer.
Bir hanımefendi, İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse, bu hanımın ev hizmeti de ibadettir.
Daha doğrusu, hanımların cennete gitmeleri, beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır.Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir.
Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona "haydi, cennetin hangi kapısından istersen gir" denilir.

22 Nisan 2015 Çarşamba

NİSAN YAĞMURUNUN ŞİFÂSI


Şifalı olan Rumi nisan yağmurları, 
Nisan ayının on dördünde başlar, Mayıs ayının on dördünde biter. 
Bu zaman içinde yağan yağmurlara “Nîsân yağmuru” denir ve bir çok hastalığa deva olup bir çok faydası vardır.
* Yılanların zehiri, Balıkların incisi, Hatta bal arısının balı gibi pek çok harikulade nimet hep bu yağmurun suyundan oluşur.
* Nisan yağmuru zahmetlere rahmet, dertlere devâ, hastalılara şifâdır.
* Sular içerisinde en saf su Nisan yağmurunun suyudur.
* Nisan yağmuru ile mayalanan yoğurt tutar. (Tecrübe ile de sabittir)
* Nisan yağmurunda ıslanan yeni elbise çürümez. Saç dökülmez. Hele okunan! Nisan yağmuru suyu, Allâh’ın izniyle sar’a hastalığına şifâ, Ruh hastalıklarına deva, Ağrıları gidericidir. Nisan Yağmurunun faydalı ve şifalı olduğuna dair hadisi şerifler vardır.
Nisan yağmuru hakkında Hadisi şerifler:
Peygamber Efendimizden (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) rivayet olundu ki;
"Cebrail (Aleyhisselâm) bana öyle bir ilaç öğretti ki, o ilaç sayesinde insanların doktorların ilacına hiç ihtiyaç kalmaz.
Eshâbı Kirâm o ilaçtan bizede haber ver Ya Rasûlullah dediler: Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselâm) 
"Nisan yağmurunu toplayınız .
Ona; 70 Ayetel Kürsi,
70 Fâtiha-i Şerife,
70 defa İhlâs-ı Şerif,
70 defa Felâk,
70 defa Nâs Sûresini
70 defa tesbih duâsını "Subhanallahi vel hamdu lillâhi ve lâ ilâhe illellâhu vallâhu ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm." Sonra yedi gün devamlı olarak sabah akşam birer bardak içiniz. Beni hak Peygamber olarak gönderen Cenabı Hakka yemin ederim ki,Cebrail bana dediki;Bu sudan içen kimsenin cesedinden , damarından, sinirinden, etlerinden o kimseye ağrı, acı veren rahatsızlığını Cenab-ı Hak giderir, O kimseye sıhhat ve afiyet verir.
Yine Başka bir Hadisi şerifte:
"Beni hak Peygamber olarak gönderen Allaha Yemin ederim ki, Çocuğu olmayan bir erkek, bu sudan hanımına içirse, Allahü Teâla’nın izni ile Hanımı hamile kalır. Hanımının başı ağrıyan bir erkek bu sudan hanımına içirirse, bu su ona sıhhat için yeterli olur. İçen kimsenin balgamını keser. Rüzgar ona zarar vermez. Çirkin haller kendisine isabet etmez. Bel ağrısından, karın ağrısından,şikayeti kalmaz.Alaca hastalığından korkmaz.göğüs ağrısı çekmez.kalbine gelen vesvese (evham) gönlünden çıkar gider. Kendini çok beğenmek, haset, kibir, düşmanlık, gıybet ve koğuculuk (gibi manevi hastalıklar dahil), dünyada yaşayan her fani (geçici)olanlar için Allahü Teâla’nın izni ile fayda vericidir."(tefsir-i Kebir.Kuran tefsiri)
Ayrıca, Kur'an-ı Kerim ve Ezan-ı Muhammedi okunurken, düşman korkusuyla karşılaşınca, yağmur yağarken ve zulme uğrayınca yapılan duâlar kabul olunur (Teberânî)
Hz.Enes (Radıyallâhu Anh) anlatıyor :Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ile birlikteyken , yağmur yağmıştı, hemen başını açtı ve "Yağmur Rabbimin yeni yarattığı ve indirdiği Rahmettir" dedi.
Diğer bir rivayette ise, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem)'in elbisesini açtığı bildirilmiştir. (Müslim 2/615,Ebu Davud 5/3309)
Ebu Hureyre (Radıyallâhu Anh) anlatıyor: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ve sahabeleri senenin ilk yağmuru yağdığında, gökteki ilk damlalara, (değmesi için) başlarını açarlardı ve Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Şöyle derdi: "Yağmur, rabbimizin en son, ve yeni yarattığı bir mahluktur ve bereketi en çok olandır." (Ebu şeyh ,Ahlakun-Nebiyyi 823

19 Nisan 2015 Pazar

ÖMRÜ KADAR RIZIK (harika bir hikaye)

Büyüklerden Hatemül Asam hazretleri, bir yolculuğa çıkacaktı. Ailesine:
— Ben sefere çıkacağım... Sana ne kadar yiyecek bırakayım, dedi. Hanımı da hakiki mütevekkillerdendi. Kocasına:
— Yaşayacağım zamana yetecek kadar rızık isterim, diye cevap verdi.
Hatem'ül Asam hazretleri:
— Ben senin ne kadar yaşayacağını nereden bilebilirim, deyince de, hanımı:
— öyleyse rızkımı ne kadar yaşayacağımı bilene havale et! Yani Allah'a bırak demek istedi. Bunun üzerine Hatemü'l Asam hazretleri, bir şey demeden sefere çıkıp gitti.
Bu hali duyan bazı kadınlar, büyük velînin hanımına:
— Kocan ne kadar yiyecek bıraktı? diye sormaya başladılar. Mübarek kadın onlara şu cevabı verdi:
— Benim kocam rızık vermez, rızık yer... Çünkü rızkı ancak Allah (c.c.) hazretleri verebilir, insanlar bir müktesip sebeptir.

Büyük Dini Hikayeler

27 Mart 2015 Cuma

KESİNLİKLE OKUMALISINIZ MÜTHİŞ BİR HİKAYE..


Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. 
Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:
- Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!.
Çocuk, ona dönerek:
- Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik.
- Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı.
Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
- Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
- Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?
- Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler...
Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:
- Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?
Çocuk, başını yanlara sallayıp:
- Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!.
İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp:
Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
- Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım.
Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
- Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.
- İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.
- Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!.
Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
- Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum.
- Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi?
- Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.
Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş
değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
- Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!..
Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip:
- Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!'
demişti.

24 Mart 2015 Salı

FATİHİN HALKINI İMTİHANI

Hazreti Fatih Sultan Mehmet istanbul'u fethetme plânları yapıyordu. Daha henüz 21 yaşında bulunan hükümdar, istanbul'un fethine girişmeden önce, halkını imtihan etmek istemişti
Sabahın erken saatlerinde tebdili kıyafet ederek, Osmanlı'nın başşehri olan Edirne'de çarşıya çıktı.
Çarşının bir tarafından girip, alış - veriş yapmaya başladı. 
Birinci dükkâna varıp birşey aldı. İkinci bir şey istediğinde dükkân sahibi vermedi.. Fatih'i tanımıyordu dükkân sahibi. Fatih Hazretleri mal olduğu halde neden vermediğini sordu.
Adam:
— Ben sana bir şey satmakla sabah siftahımı yapmış oldum, ikinci alacağını da karşıdaki dükkândan al. Çünkü o henüz siftah etmemiştir, dedi.
Fatih memnun olmuştu. Öbürüne vardı, bir miktar mal aldı... İkincisini istediğinde o da vermeyip komşu dükkâna gönderdi. Böylece Hazreti Fatih koca çarşıyı baştan sona kadar dolaştı... Hepsinde aynı mukabele ile karşılaşmıştı.
Aldıkları erzakı, medresede ilim tahsil eden talebelere gönderdi, kendisi de saraya gelip Allah'a şükür secdesine kapandı ve şöyle dedi:
— Ya Rabbi sana hamdolsun... Bana böyle birbirini düşünen millet ihsan ettin. Ben bu milletimle değil Bizans'ı, dünyayı bile fethederim, dedi ve istanbul'un Fetih planlarını hazırlamaya başladı.
51 gün süren muhasaradan sonra Bizans, Akşemseddin Hazretlerinin de bizzat iştirakiyle fetholunmuştu. İstanbul fetholunduktan sonra, Osmanlı imparatorluğunun merkezi Edirne'den İstanbul'a taşındı. 

Büyük Dini Hikayeler..

17 Mart 2015 Salı

DUALARIN KABUL ZAMANI

DUALARIN KABUL ZAMANI ile ilgili görsel sonucu

Ebû Hüreyre radıyaîlahü anh'den anlatılır:

Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
«Güneşin doğduğu günlerin en hayırlısı Cuma günüdür. Çünkü Adem aleyhisselâm o günde yaratıldı, o günde Cennete konuldu, o günde Cennetten yer yüzüne indirildi. O günde bir saat vardır ki; Allah'tan bir şey isteyerek, kıldığı namazı o saate isabet ettiren her müslim kuluna Allah istediğini verir.»
Ebû Hüreyre radıyallahü anh devam ederek derki:
Sonra Abdullah bin Selâm'a rastgeldim ve kendisine bu Hadîsi anlatınca; Abdullah bin Selâm:
— O saati biliyorum, dedi. Bunun üzerine kendisine:
— Hiç bahillik etme, onu bana haber ver, dedim. O da:
— ikindiden sonra güneş batıncaya kadar olan zamandır, diye söyledi.
Dedim ki: ,
— İkindiden sonra nasıl olabilir? Allah'ın Resulü: Müslim kul namaz kılarken o saate isabet etmez, buyurmuştu. Halbuki ikindiden sonraki vakit namaz kılınmayan bir zamandır.
Bunun üzerine Abdullah bin Selâm şöyle cevap verdi:
— Resûlullah, oturup da namazı bekleyen kimse namazdadır, buyurmamış mı idi?
— Evet, dedim. O da:
— İşte, bu o demektir, dedi.
Ebû Hüreyre ile Abdullah bin Selâm bu saatin güneş batmadan önceki saat olduğunu söylemişlerdir.
(Tirmizî, Ebû Davud, Neseî)

14 Mart 2015 Cumartesi

ODUNCU İLE ŞEYTAN

Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. 
Allah'a karşı kulluk" vazifesini yapar, kimsenin ekşisine tatlısına karışmazdı. Bu zahit kişinin bulunduğu köyün yakınında bir köy daha vardı, onlar da dağda kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca taparlar, ondan meded beklerlerdi.
Oduncu, bir gün: «Şunların Allah diye taptıkları ağacı kesip odun edeyim, pazarda satarak ekmek parası kazanırım; hem de, bir kavmi Allah'a isyandan kurtarmış olurum» diye düşünerek Allah rızası için ağacı kesmeye karar verdi.
Dağa doğru giderken karşısına acaip suratlı pis bir adam çıkarak nereye gittiğini sordu. Oduncu:
— Halkın Allah diye taparak Allah'a isyan ettikleri ağacı kesmeye gidiyorum, dedi. Adam, oduncuya:
— Ben şeytanım... O ağacı kesmene müsaade etmiyorum, deyince zahit oduncu, şeytana çok kızmıştı.
Öldürmek için hücum ederek yere yatırdı ve üzerine oturup hançerini boğazına dayadı.
Şeytan zahide:
— Ey zahid, sen beni öldüremezsin. Allah bana kıyamete kadar müsaade etmiştir. Fakat gel o ağacı kesme, seninle anlaşalım. Ben sana her gün bir altın vereyim, sen de ağacı kesmekten vazgeç. Hem el ağaca tapıyormuş, günah işliyormuş senin neyine gerek, altınını al işine bak, dedi.
Adam şeytanı bırakmıştı. Şeytan adama, akşam yatıp sabahleyin yastığının altına bakmasını söyledi ve anlaşarak ayrıldılar.
Adam ağacı kesmekten vazgeçip, evine dönmüştü.. Akşam yatıp sabahleyin yastığının altına baktığında, altını gördü. Memnun olmuştu, ikinci gün oldu. Fakat bu sefer şeytan altını koymamıştı. Adam kızıp baltasını aldığı gibi dağa ağacı kesmeye gitti. Fakat yolda yine şeytanla karşılaştılar. Adam şeytana iyice kızmıştı. Görünce:
— Seni sahtekâr seni, kandırdın değilmi beni?., diyerek üzerine hücum etti.
Fakat evvelkinin tam tersine bu sefer şeytan adamı tuttuğu gibi altına aldı. Adam şaşırmıştı. Bu nasıl hâl der gibi şeytanın yüzüne bakıyordu. Şeytan:
— Hayret ettin değil mi? Niçin bana yenildiğinin sebebini söyleyeyim: Dün sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. Seni değil ben, dünyadaki bütün şeytanlar bir araya gelsek yine yenemezdik. Lâkin şimdi Allah rızası için değil de, sana altını vermediğim için kızdığından gidiyorsun, işte o yüzden bana mağlup oldun ve sana ağacı kesmene müsaade etmeyeceğim, dedi. 

12 Mart 2015 Perşembe

HAZRETİ ALİ'NİN KÂFİRİ AFFI

Bir harpte Hazreti Ali (r.a.) bir kâfirle çarpışıyor ve kâfir usta bir savaşçı olduğu için bir türlü mağlup edemiyordu. Tam karşı karşıya geldikleri bir sırada Hazreti Ali:
— «Ya Allah!» diyerek kâfirin üzerine hücum edip yere yatırdı. Çıkıp göğsü üzerine oturduktan sonra hançerini çıkarıp geberteceği sırada kâfir Hazreti Ali'nin yüzüne tükürdü. Kâfir, bunu Hazreti Ali gazaba gelsin de; daha çabuk öldürsün diye yapmıştı.
Hazreti Ali hemen kâfirin üzerinden kalkarak onun da ayağa kalkmasına müsaade etti. Kâfir şaşırmıştı:

— Ya Ali, ben seni kızdırmak için yüzüne tukurdum, sense beni tam öldüreceğin sırada serbest bıraktın. Bunun sebebi nedir? diye sordu. Hazreti Ali kâfire şu cevabı verdi:

— Ben bu harp meydanında Allah rızası için çarpışıyorum... Sen yüzüme tükürdüğün zaman içimde sana karşı bir hissi nefret belirdi, seni öldürmüş olsa idim Allah için değil de nefsime yapılan hakaretten dolayı öldürmüş olacaktım. Bundan dolayı seni öldürmekten vazgeçtim, dedi.

Kâfir Hazreti Ali'nin bu âlicenaplığına hayran kalarak İslâmiyeti kabul edeceğini ve İslâm dinini ta'rif etmesini istedi. Hazreti Ali İslâmiyetin şartlarını öğretip adam şehadet kelimesi getirerek müslüman oldu. 

Hz.Ali'nin en sevdiğim dualarından;

Amin..

10 Mart 2015 Salı

ALIŞVERİŞTE DOĞRULUK

Abdullah bin Ebî Evfâ radıyallahu anh anlatıyor:
Adamın biri pazarda bir malı satışa çıkarmış ve müslümanlardan birini bu malı almaya teşvik etmek için de, verilen fiyattan fazlasına bu malı satın aldığına dair yeminde bulunmuştu. Bu hadise üzerine «Onlar ki Allah'ın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satarlar, işte onların âhirette hiç bir nasibi yoktur...» mealindeki Ayet-i Celîle nazil olmuştur.
(Buharî)
Peygamber aleyhisselâm yiyeceğe aid bir şey satan bir adama uğramıştı, ona:
— Ne satıyorsun? diye sordu.
Adam da anlattı.
Bunun üzerine Allah'ın Resulüne satılan yiyecek maddesinin içine elini sokması vahyolundu. Peygamber aleyhisselâm elini o yiyeceğin içine sokunca, bir de baktı ki, o şeyin içi ıslak.
Bu tesbit üzerine:
— Bu ne, ey yiyeceğin sahibi? diye sordular. Adam:
— Yağmur isabet etti, ey Allah'ın Resulü, diye cevap verdi. Resulüllah aleyhisselâm:
— Yaş olan tarafını üstüne koysaydın da insanlar görseler, dedikten sonra, «Hile yapan kimse benden ve benim ümmetimden değildir» buyurdular.
(Müslim, Tirmizî)

Büyük Dini Hikayeler

9 Mart 2015 Pazartesi

İNSAN VE HAYAT DERGİSİ 61.SAYISI ÇIKTI..!

İNSAN VE HAYAT dergisi 61.sayısı çıktı
dergisi çıktı,
İnsan ve Hayat dergisini internet üzerinden de okuma şansınız var 
hemde 2 lira gibi çok makul fiyata = abone olmak için buyrun.
veya ben dergimi alır sayfalarını çevire çevire kokusunu duyarak okurum :) derseniz 
buradan abone olabilirsiniz..

DİĞER YAYINLARIM..